Yumuşak kat kabusu
Dokuz Eylül üniversitesi, depremlerin ardından kapsamlı bir rapor hazırladı. DEÜ İnşaat, Jeofizik ve Jeoloji Mühendisliği bölümleri ile Deprem Araştırma ve Uygulama Merkezi’nde görevli bilim insanlarının katkıda bulunduğu 72 sayfalık raporda, depremlere ait saha gözlemlerine, sismolojik, jeodezik verilere ve bina hasarlarına ilişkin değerlendirmelere yer verildi.
Rektör Prof. Dr. Nükhet Kotar, “Depremden etkilenen bölgelerdeki yapı stokunun durumunu tespit etmek amacıyla bölgeye giden bilim insanları, 9 binden fazla binayı incelediler. Elde edilen bulgulara göre bir rapor oluşturuldu. Yapılan tespitler, orta ve uzun vadede Türkiye Ulusal Risk Kalkanı Modeline referans sağlayacak. Raporumuz, deprem ve afete hazırlık politikalarıyla ilgili çalışmalara katkı sağlayacaktır” dedi.
9 bin bina incelendi
DEÜ İnşaat Mühendisliği Bölümü öğretim üyelerinden oluşan saha inceleme ve gözlem ekibi Kahramanmaraş, Adıyaman, Malatya ve Gaziantep’te yaklaşık 9 bin binayı inceledi. Hasarlı ve göçen binaların genellikle 2000 yılı öncesi yapıldığı anlaşıldı. Raporda şu ifadeler yer aldı: “Hasarlı ve göçen binalar genellikle deprem yükleri altında sıvılaşabilen zeminler üzerinde yer almakta ve temel sistemlerinde yetersizlik bulunmaktadır. Bu binalarda, beton ve donatı malzeme kalitesi ile işçilik son derece yetersizdir.”
“Yumuşak kat” vurgusu
Raporda, binaların çökmesinde etkin rolü gözlemlenen “yumuşak kat düzensizliği”ne vurgu yapıldı; “hasarlı ve göçen çoğu binanın zemin katında çeşitli dükkanlar yer almakta ve yumuşak kat düzensizliği bulunmaktadır. Hasarlı ve göçen bazı binalarda çekme kat nedeniyle rijitlik düzensizliği vardı. Kolon-kiriş birleşim bölgelerinde etriye sıklaştırması yapılmamıştı. Sonuçta, hasar bu bölgede yoğunlaşmış ve yapının tamamen göçmesine neden olmuş” ifadelerine yer verildi. Deprem yönetmeliklerine uygun olarak inşa edilen, beton ve donatı kalitesinin yeterli olduğu binalarda ise önemli hasar oluşmadığına dikkat çekildi.
İskenderun’da zemin zayıf
DEÜ'lü uzmanlar, mikrotremor ve SPAC çalışmalarından elde edilen ilk jeofizik bulguları değerlendirdiklerinde, İskenderun kent merkezi ve kıyı kesiminin, titreşim periyodu değerlerinin yüksek ve zayıf zemin niteliğinde olduğunu belirlediler. Çalışma alanında elde edilen düşük VS30 hız değerlerinin de bunu desteklediği vurgulandı.
Üç fay birden kırılınca…
Raporda, “dünyanın kara kısmında son yüzyılda meydana gelmiş depremlerin en büyüklerinden biri olan Kahramanmaraş’ta, ilk ana şok sırasında üç fay birden (Amanos, Pazarcık ve Erkenek fayı); ikinci ana şokta Çardak ve Doğanşehir fayları birlikte kırıldı. 20 Şubat’taki Hatay, Defne depreminde ise Antakya Fayı'nın kuzey segmenti, depremin sismik kaynağını oluşturdu” denildi. Diğer değerlendirmeler şöyle oldu:
“Küresel Konum Belirleme Sistemi (GNSS) verilerinden elde edilen sonuçlara bakıldığında, Kahramanmaraş, Hatay, Osmaniye, Malatya, Elazığ'daki GNSS istasyonları güneybatıya; Kahramanmaraş Ekinözü, Adana Feke, Adana Tufanbeyli'deki istasyonlar kuzeybatıya, Gaziantep ve Kilis'teki istasyonlar kuzeydoğuya, Adıyaman'daki istasyon ise güneydoğuya doğru hareket etmiştir.”
Kalıcı deformasyon oluştu
GNSS istasyonlarında depremin etkisiyle kalıcı deformasyon oluştuğu belirtilen raporda, “deprem etkisinin ortadan kalkmasıyla hareket eden noktalar ilk konumlarına geri dönmemiş, bölge kalıcı deformasyona uğramıştır. 6 Şubat 2023'de meydana gelen 7.7 ve 7.6 depremlerinin, GNSS zaman serilerindeki değişimlerin gözlemlenmesiyle geniş bir bölgede etkili olduğu ortaya konmuştur” ifadelerine yer verildi.
Deprem riskinin arttığı yerler
Raporda, belli bölgelerdeki deprem risklerine de dikkat çekilerek, “kuzeybatıda Sivas ve çevresi, kuzeydoğuda Malatya ve çevresi, güneydoğuda Gaziantep'in güneyi ve Suriye, güneybatıda Hatay ve çevresi, batıda ise Aksaray'a kadar gerilim artımının olması nedeniyle deprem riskini yüksek olduğu söylenebilir” denildi.