Hukuken yazılı olduğu gibi devlet sistemlerinde mi hür ve eşitiz, Allah katında mı?
İslâm dininin gerçek ruhunu Müslümanlara anlatmayı şiâr edinen Profesör Doktor sayın Hasan Elik sıklıkla katıldığı konferanslarına ara vermeden devam ediyor.
İslâm dininin akıl, ilim ve bilim dini olduğunu ve ana prensiplerinin hür iradeli, her bakımdan mükemmel, iyi, paylaşımcı, adaletli insanların oluşturduğu bir toplum ortaya koyma amacıyla insanlığa yüce Allah tarafından lütfedildiğini ifade eden Profesör Doktor Hasan Elik, bugün yaptığı konuşmasında; özellikle İslam'ın tevhid inancında Allah'ın insanı her manada akli ve ruhi olarak özgür kıldığını işledi.
Allah'ın Fatiha, İhlas, Bakâra ve Ali İmran surelerinde tek bir yaratıcıya iman eden, ondan başka hiçbir kuldan, idareci veya kurumdan, yetkiliden, kendisine güç atfeden veya atfedilen bir otoriteden medet ummayan, yardım dilenmeyen,
onlara boyun bükmeyen karakter sahibi, her açıdan hür iradeli bir insanı var ettiğini dile getiren Hasan Elik; bu vesileyle Kur'an'ı Kerim'in on dört asır önce krallara, zulme, keyfi yönetime savaş açtığını, yarattığı her kulun her bakımdan kendi katında eşit olduğunu belirttiğini ifade ediyordu.
Kur'an'ın verdiği yüzlerce hükümde; kulunun yaratanı ile en güzel ve sade şekilde buluştuğu ibadetlerinde; aradaki aracıları, din simsarlarını, dinden dünyevi çıkarlar sağlayan ruhban ve siyasi otoriteleri reddettiğini dile getiren Hasan Elik, Birleşmiş Milletler, İnsan Hakları ve Özgürlükleri, Kadın Hakları ve Özgürlükleri gibi sadece son yüz elli yılın ürünü olan fikirlerin İslam dini ile 14 asır önce insanlığa tebliğ ve emredildiğini vurguladı.
İnsan haklarından söz eden Birleşmiş Milletler gibi sahte örgütlerin bugün dahi; ırkçı, dinsel-ırkçı, şoven, kafatasçı olduklarının ortaya çıktığını;
İslam'ın ise ırk, renk ve inanç ayrımı yapmadan bütün insanlığın kardeş ve eşit olduğunu 14 asır önce belirttiğini söyleyen Hasan Elik; sözde insani modern yönetimlerin hiçbir dönemde İslam'ın ruhuna yaklaşamadıklarını, yaklaşmak istemediklerini vurguladı.
Müslümanım diyen insanların oluşturduğu toplumlarda sürekli hak ve hukuktan, adaletten Allah'tan, inançtan söz edildiğini ancak insanların ve toplumların asla bu cümleleri yerine getirecek davranışlar ve yönetimler sergilemediğini İfade eden Hasan Elik'in konuşmasından vurgulu cümleler ile haberimizi sürdürelim.
"Bilim insanı Paskal'ın dediği gibi, insanlar eşya ve maddi üretimde çok ileri gitmişler ve adeta eşyaya, maddeye tapınmış durumdalar.
Belki 50 belki de yüz yıl sonra sahip olamayacağı, hatta isminin dahi unutulacağını bilen insanlar, iç güzellik, maneviyat yerine maddeye tapar hale gelmiş durumda. İyiliği tebliğ eden devletler yok ortada. Hep vuran kıran zulmeden devletler ve insan toplulukları var yazık ki.
Yüce Allah'ın emirlerine, var ettiği insanlık fıtratına aykırı bir hayat sürüyor ve sürdürülmesine izin veriyoruz.
İnsanlık ilminde gerideyiz. Hemen hepimiz dış dünya, madde ve işle ilgiliyiz. Yaratılış hikmeti ve amacı neydi? Onu dahi unutmuş vaziyetteyiz.
Eşyanın araç olduğunu, insanlığın ve değerlerinin öncelik taşıdığını unuttuk.
Neredeyse dinde dahi eşya ile varız.
Hep sahip olmak.
Hatta dünyayı boş verin, ahirette bile birşeylere sahip olmak için varız.
Her şeyimiz sahip olmak ve menfaat.
Dinde dahi Allah'la pazarlık yapar gibi, bir karşılık bekler durumdayız.
Cennet için çalışıyoruz. Yap bunu al bunu. Şu kadar dua oku, bu kadar al.
İnsan kendisine o istemeden verilen ilahi değerlerin farkına varmıyor.
Cennete gitmek için ibadet etmek değeri ne olur ki?
Allah zaten vermiş.
Ona verdiklerine şükran borçluyuz zaten.
Allah'la ticaret mi yapıyoruz?
Yaratılışı nasıl kavrıyoruz?
Allah insan ilişkileri rıza ve sevgidir.
Yaratılış ve insan özgürlüğü kavramı çok önem taşıyor.
Henüz aydınlanma çağının yani henüz son birkaç yüz yılın kavramı olan insan özgürlüğü vb kavramlar bugün dâhi insanı köle ve madde olmaktan kurtaramamışsa, demek ki yaratanın bizlere emrettiği insan özgürlüğü kavramı halen anlaşılamamış demektir.
İnsan özgürlüğü asıl olarak akli ve ruhsal özgürlüktür.
Kur'an'ın fark edilemeyen mesajı budur.
Allah'la ilişkiyi dahi kul köle otorite ilişkisi olarak algılamak ne kadar kötü.
Yüce Allah bizi köle olarak görmüyor ki.
O bize büyük değer veriyor. Aklımıza değer veriyor.
Bu yüzden insanı kendisinin halifesi olarak var etmiş.
Kölesi olsun diye var etmemiş.
Yüce Allah kendisinin insanlar tarafından bilinmesi için yaratmış. Bize ki bu derece değer vermiş. İşte bunu anlıyor muyuz?
Yüzde kaç müslüman bunu anlıyor?
Kur'an söz boyutu ile bırakmaz. Tatbikata bakar.
Okumayı, anlamayı, doğruyu hayatına nasıl yansıtıyorsun?
İnanç düşünce ve beşeri ilişkiler uyuşacak.
"Ainesi iştir kişinin lafa bakılmaz" diyor Ziya Paşa.
Bakâra süresinde Yüce Allah şöyle diyor.
"İnsanlara iyilik yapmayı emredenler, kendileri kötü yollarda yürüyorlar"
Hayat tevhide göre yaşanmaz ise ve o tevhidin amacı özü kavranmaz ise gerisi hep teferruat olacaktır. Tevhidi Fatiha suresi ile kavrayan ve yaşayanlara ne mutlu.
Kavramak yeterli mi? Hayır. Yaşamak da gerekli.
Yüce Allah, sahip olduklarından dilediklerini bizlere değer verdiği için vermiş. Hamd ve şükür ediyoruz.
Önce bizi var ediyor. Sonra nelere ihtiyaç sahibi isek, maddi ve manevi olarak herşeyi o vermiş.
Hamd etmek, dini Allah'a has kılmaktır.
Yani araya hiçbir vasıta veya otoriteyi koymamak.
Peki bu ne demek?
İnsanı tamamen aklı ile özgürlüğü ile tanımak ve ona iradi güçler vermek demek. O yaratan ki sana bu kadar değer veriyor ve benden başka kimseye, otoriteye, insana, güce ve maddeye tapma sakın diyor.
İşte insana tanınan özgürlük burada başlıyor.
Tevhid inancı işte bu şekilde insanı en güzel şekilde hür kılıyor.
Allah şeytanı ve cinleri siler atar ve onlardan korkmayın der.
Sizi güvenli kıldım der.
Hiçbir peygamberi, melekleri dahi kutsamayan bir dinde aracı olur mu? İşte insana verilen değer. Aklına ve hür oluşuna verilen değer.
Rab herşeyin sahibi ve yaratanı, hâmisi ama, özellikle insana vurgu yapılır. Tüm insanlığa. Rab yani yaratan kimsenin tekelinde değildir.
İnsanlar firavunlarını rab ediniyorlar.
Geçmişte insanlar onlara rızık verenin Firavunları ve yönetenleri olduğunu düşünürdü.
Şimdi her türlü Firavun'un kölesi insanlar. Nefsinin ve dış dünyanın, ticaretin vb.
Kimse kimseye rablık taslayamaz.
İnsanın uluhiyet konusunda iki problemi var.
Bir, nefsini rab edinenler. Kibir yani.
İkincisi başkalarını yüceltme, ulu hale koyma.
Kur'an ise
"sizler Allah'ın eşit ve hür çocuklarısınız" diyor. Hiçbir var edilene üstünlük tanımıyor.
Allah katında eşit ve özgürsün diyor.
İşte din ve özgürlük budur.
Bir müslüman hiçbir insan, güç ve otorite önünde eğilmeyecek.
Hayat, merhamet üzerine kurulu.
Rahmân yaratma, rahim ise yaşatma sanatıdır yüce Allah'ın.
Ve merhamet ise en değerli kavramdır Allah indinde. Hayat merhamet ile yücelir ve değer kazanır.
Krallara, firavunlara tapınmayı red eden bir din insanı özgür yapmaz mı?
Maliklik, mülk sahipliği.
Gerçek mâlik ve sahip odur. Sonsuz sahip.
Bu dünyada böyle ise, ahirette de öyle.
Tek kurtarıcı odur.
Kimse vasıta olamaz.
Kendine güven ve inan. Özgür olduğunu anlayacaksın. Allah'ın seni özgür kıldığını göreceksin.
Allah seni yüceltir. "Kendine güven" der.
Özgür ol der.
Yüce Allah yarattığı sineği ve arıyı övüyor.
Allah insanı merkez yapıyor.
İnsanın fıtratı değerli. Allah'ın insana verdiği değeri ve ruhu doğru anlıyor muyuz?
İbadetler yeterli mi?
Kur'an'a ve ruhuna uygun bir hayat sürüyor muyuz? Hayata dair tüm faaliyetlerimizde Kur'an'ın emrettiği insan olabiliyor muyuz?
Adil miyiz? Merhamet sahibi miyiz?
Kendimiz, aile fertlerimiz ve nefsimiz için mi yaşıyoruz?
Yoksa Allah'ın istediği şekilde sâlih amellerle dolu bir hayat mı?
İbadetten önce bize kulluk gerek.
Allah'ın emrettiği gibi dosdoğru yaşıyor muyuz?
Bu önemli.
Bu nasıl bir kölelik de, Allah insanın sahip olduğu bütün nimetleri ona karşılıksız, sadece bir kulluk ve şükür için veriyor.
Ubudiyet yani gerçek kulluk, ihlas olmadan yapılan ibadetler yeterli mi?
Bu nasıl bir kulluktur? Köleliktir?
Herşeyde özgürsün.
İyi ahlak üzere olmadan dini yaşayabilir misin?
Yol doğru
Yolcu doğru mu?
İnsan şaşkın değildir. Yaratılırken ona hidayet edildi.
"Bizi yarattığın üzere sabit kıl" deriz.
En büyük hidayet akıl sahibi olup onu ahlâk üzere kullanmaktır.
"Hidayet ettiğin yolda sabit kıl" deriz bu nedenle.
Velhasılı Fatiha suresini oku da oku. Sadece kendin için. Menfaatin gereği oku da oku.
Cennete girmek ve cehennemden korunmak için, pazarlıkla oku da oku.
İşin manasını özünü öğrenme de oku da oku.
Güzel olan okuduğunu hayata geçirmek ve sırf Allah rızası için iyi ameller işlemek ve güzel ahlakı yaşatmaktır.
Allah bilinmez değil. Bize Kuran'da sürekli kendisini tanıtır.
Bize kıymet verir.
Onu anlayabilen ve gereği gibi sâlih ameller ile yaşayanlar zaten onun en büyük makamlarına ulaşacaklardır.
İnsan niçin özgür?
Eşit yaratıldığı için.
Dünyada belki kendi aralarında insanlar sınıf sınıf ve eşit değil ama, yüce Allah katında tamamen eşit.
Bu yüzden kimse kimseye üstün değil.
Bir siyahi olan Bilal'i Habeş'e Peygamber efendimizin atfettiği değer Yüce Allah'ın bir lütfudur ve bütün insanların hür ve eşit olduğunu anlatır.
"İnsanların eşit olması gerek" diyen komünizmin dahi gerçek kılamadığı ve üst sınıflar yarattığı göz önüne alındığında ve bugün yine insanların ırkları ile yüceltildiği bugünün tanrı tanımaz küreselci, şeytani nefisli yaklaşımına bakılınca Allah'ın insana tanıdığı değer olan tevhid inancının özgürlük olduğunu anlarız.
Sadece bu mu?
İnsanı inancında dâhi zorlamayan Yüce Allah, Batı'nın iki yüz yıl önce isimlendirdiği lâikliği dâhi 14 asır önce bildirmiş.
Bu çağın insana verdiği değere, bir de Kuran'da Allah'ın insana verdiği değere bir bakalım.
"Hepiniz birsiniz, eşitsiniz ve kulumsunuz. Yani özgürsünüz. Kimseye tapınmayın.
Boyun eğmeyin.
Kul olmayın"
Kölenin efendiyi takdir hakkı dâhi yok dünya hayatında.
Yüce Allah'ı takdir etmek dâhi bize lütfedilmiş.
Din adına teferruatlar ile boğulduk.
Allah'ı ve emirlerini anladık mı?
Bugünün dünyasında, İslam ülkelerinde empoze edilen din ile, yaşayışı ve öngördüğü ritüeller ile dini yaşıyor olur muyuz Yüce Allah katında?
İşimiz çok zor.
Allah'ı, dini İslamı ve buyruğu Kur'an'ı yaşamadan yapılan ritüel ibadetler bizi cennete götürür mü?
Soralım kendimize"
SELAHATTİN ÇELİK
ÜMİT YEŞİLDAĞ