Dışişleri'nde son günlerde garip hareketlilik var.
Önemli ülkelerden bazıları Büyükelçiliklerini kapatıyor, bazıları iş yavaşlatıyor.
İçişleri Bakanı kendi görev alanı içinde olmamasına rağmen ABD Büyükelçisi'ne çok sert ve diplomasi lisanına uymayacak kadar kaba laflarla yükleniyor.
Bir İçişleri Bakanı olarak elinde kanıt veya yalanlanamayacak düzeyde bilgi, belge varsa muhatabına gidip, sessizce gereğini yaparsın.
Kameraların karşısına geçip, işaret parmağını sallayarak "Çek o pis ellerini.." türünde laflar söyleyemezsin, tehdit edemezsin.
Türkiye ve Türkler dış dünyada 100 yıllık geçmişinde hiç olmadığı kadar sevilmiyor.
Başta islam ülkelerinde.
Türkiye ne yapmak istiyor?
Neden bu hallere düştük? Neden tedirginlik hissediyoruz? Yabancı misyonla ters giden nedir?
Birilerinin açıklaması gerekir ama.. Öyle bir olgun, akil adam maalesef yok.
AKP yok olup gitmediği sürece de olmayacak gibi görünüyor.
Her alanda Türkiye'yi batıran yobaz zihniyetin ülkeyi getirdiği nokta üzüntü verici ve en önemlisi düşündürücü.
Peki bugünlere nasıl geldik?.. Dilerseniz bakalım.
************************
Tarih 26 Mayıs 2006.
Yer Almanya.
TC Başbakanı R.T. Erdoğan resmi temaslardan sonra Türk vatandaşlarıyla düzenlenen toplantıda dert dinleyip sohbet ediyor.
Vatandaşın biri, resmi işlemlerde türbanlı fotoğrafların kabul edilmediğini dile getirince, Başbakan gergin suratla Almanya Büyükelçimiz Mehmet Ali İrtemçelik'e dönüyor.
Büyükelçimiz "Efendim merkezden gelen talimata göre hareket ediyoruz" yanıtını verince, Erdoğan yabancısı olmadığımız tavırla patlıyor:
- Ne talimatı yaaaa ?..
Üsluba bakar mısınız?..
Başbakan, vatandaşının önünde devletini o ülkede temsil eden en üst düzeydeki temsilcisine saygısızca tavır koyuyor.
Tam bir kırılma anı.
Saygınlık, ciddiyet, kurumsal itibar adeta yere düşen kristal vazo gibi paramparça.
Başbakan Erdoğan Türkiye'ye döndükten kısa bir süre sonra hızını alamayıp ilk fırsatta ".. Şu monşerler var ya şu monşerler !.." efelenmesiyle Almanya ziyaretini unutmuyor, kinini kusuyor.
İrtemçelik bu konuda sembol ve örnek isimdir.
Hariciye teşkilatımızda da tek değildir.
Başka canlı örnekleri vardır.
********************
"Yurtta sulh, cihanda sulh" ilkesini benimsemiş, eğitimleriyle laik, demokrat yapılarıyla, Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlılık ve vatanseverlikleriyle, yabancı dil zenginliğiyle, engin deneyimleriyle, kültürel altyapılarıyla, devlet gelenek ve terbiyesiyle yoğurulmuş adeta her biri tek taş pırlanta olan elçilerimiz artık yoklar.
Yavaş yavaş, adeta sistematik şekilde yok edildiler.
Yerlerine yetersiz eğitimli, yabancı dil bilmeyen, modern yaşama uyum sağlamada sorunlu, deneyimsiz, ürkek, bulundukları ülkelerde beşeri ve sosyal ilişkilerini geliştiremeyecek düzeyde sığ insanlar atandı.
Türkiye'nin dış temsilcileri görev aldıkları ülkelerin dilini bilmez, lehçesini, geleneklerini, kültürünü hiç bilmez, ulusal hassasiyetlerden, önemli milli günlerden haberleri bile yoktur.
Yetmedi.
Türkiye'nin temsilcileri içki içmez, kokteyl ve balolara katılmaz, sosyal etkinlikleri şereflendirmez, vals yapmaz, klasik müzik dinlemez, enstrüman çalmasını bilmez..
Hatta detone sesiyle şarkı söylemesini bile bilmez, inek gibi böğürür, folklorik kültürleri yoktur, resim ve heykelden anlamaz, sanat tarihini hiç bilmez, koleksiyoner değildir, at binmez, golf bilmez, tenisten hoşlanmaz, hafif sporları küçümser, ailesiyle birlikte pikniğe, sergiye, markete, maça, konsere gitmez.. Kültür turlarına katılmayı bile düşünmez...Say say bitmez.
Yaşar yaşamaz misali durumu idare etmeye çalışırlar.
Yabani mantar gibi yaşama tutunurlar.
********************
Türkiye'nin yakın geçmişe kadar donanımlı hariciye mensupları vardı.
Birbirleriyle konuşmaları, mimikleri, gülüşleri, bakışları, laf sokuşturmaları, nüktedan bağlantıları, ironik dokundurmaları bile asalet, bilgelik ve zarafet kokardı.
Eğitimli, kültürlü, yetenekli, çalışkan insanlardı.
Modern zamanı temsil eden, dünya çapında adeta "Marka" isimlerdi.
Onları çekemeyenler ise "Monşerler" diye hafife almaya çalışıyor.
Sahtekara "Monşer nedir?" diye sorsan manda gibi yüzüne bakıp yanıt veremez ama olsun.. Yeter ki laf soksun.
Monşerler gönülsüz olarak çekildikleri kendi köşelerinde şimdilerde biraz da kırgın ve üzgün olarak beceriksiz, yetersiz hariciye mensuplarını izliyorlar.
Bu arada emekli Büyükelçi Mehmet Ali İrtemçelik'i yani "Monşer"i merak edenlere kısaca hatırlatayım.
Galatasaray Lisesi ve Boğaziçi mezunu, Chicago'dan Kabil'e, Berlin'den Sofya'ya kadar farklı ülkelerde görev yaparak müthiş deneyim kazanmış birisi.
Birleşmiş Milletler'de Türkiye'yi uzun süre başarıyla temsil etmiş, Başbakan Başdanışmanı, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı ve Dış Politika Kurulu üyeliği yapmış, eşi ender bulunur çok yetenekli bir değer.
Bu kadar mı? Hayır.
Bir dönem milletvekilliği ve Devlet Bakanlığı da pastanın kreması gibi bütün başarılı hizmetlerinin üzerini taçlandırmaktadır.
Devlet hizmetinde bulunduğu sürece dedikodu çerçevesinde bile olsa tek bir kusurlu hareketi yok.
Şaibesiz, tertemiz ve başarılı hizmetleriyle dolu hizmet yıllarını noktaladı.
Hariciyemizin bu tür "Tek taş pırlanta" larını salakça harcadığımız için bugün artık dünyanın hiç bir ülkesinde saygınlığımız yok.
Gurur duyduğumuz değerli abimiz İrtemçelik, Sultani'den bir kaç devre büyüğümüz ve lise basketbol takımımızın başarılı skorer oyuncusuydu.
Üstün başarılarla dolu 40 yıllık devlet hizmetini gururla noktaladı ve 6 yıl kadar önce emekli oldu, sessizce köşesine çekildi.
Haydi hacı ikindiyi kaçırma.. Naş.
Cahit Çataloğlu
05 Eylül 2023