ERDEM AKDOĞAN KİMDİR?
1956 yılında İstanbul doğdu. Haydarpaşa Lisesi ve İstanbul Basın Yayın Yüksek Okulu’nu bitirdi. Çeşitli gazetelerde, 45 yıla yakın muhabirlik, haber müdürlüğü, yazıişleri müdürlüğü ve görsel yönetmenlik yaptı.
Başta, atletizm, futbol, aletli jimnastik, yüzme, kürek, judo gibi pek çok spor dalında lisanslı sporcu olarak faaliyet gösterdi. Yarı profesyonel maratoncu. Yaş grubunda Türkiye’de ilk üç sırada yer alıyor.
---------------------------------------------
Şubat ayına göre oldukça güzel bir günde, tribünleri doldurmuştu Beşiktaş taraftarı. Çoluk çocuk maça gelmişlerdi, ellerinde peluş oyuncaklarıyla. Kimi siyah-beyaz panda ayıcığını, kimi pembe panterini, kimi bez bebeklerini getirmişti stada…
Maçın 4.17’nci dakikasında yani deprem felaketinin başladığı saatte, binlerce oyuncak sahaya yağmur gibi yağmaya başladı… Daha önce de, Beşiktaş Kulübü ve diğer takımlar da, buna benzer atkı-şapka kampanyaları yapmıştı, ama bu en muhteşemiydi…
Toplanan binlerce oyuncak, deprem bölgelerindeki çocukların acılarını en azından bir nebze hafifletir umarım…
• • •
Beşiktaş’ta golcü sıkıntısı bu maçta da kendini gösterdi. Son vuruşu yapacak iyi bir futbolcun yoksa, topu ne kadar iyi çevirsen, ne kadar topla oynama süresi sende olsa, kale önüne ne kadar iyi gelsen, sonuç alamazsın. Gol atmadan maçı kazanamazsın. Sonuç olarak, bu seneyi nadasa bırakmış bir Beşiktaş da olsa, gelen binlerce, özellikle minik taraftar için bu maçı mutlak kazanması gerekiyordu.
Yazık oldu…
Az sayıda da olsa Antalyasporlu taraftarlar da yerlerini almıştı.
Beşiktaş taraftarlarıyla birlikte söyledikleri “İzmir Marşı” görülmeye değerdi…
Nerdeyse ilk defa küfürsüz bir maç seyrettik… “Keşke hep böyle olsa” derken, Antalyasporlu futbolcuların beraberliğe yatma çabalarından, her pozisyonda kendilerini yere atıp, uzun süre kalkmamaları, hem oyunu çirkinleştirdi, hem taraftarı çileden çıkardı…
Halbuki Antalyaspor, rakibi sinirlendirmek yerine, biraz akıllı oynasa, İstanbul’dan bir puan yerine 3 puanla bile ayrılabilirdi… Özellikle Boffin’in sözleşmesi fesh edildikten sonra kaleyi devralan Ataberk, maça damga vurdu. Cenk’in penaltısını atacağı köşeyi tahmin edip kurtarışı ve kritik pozisyonlarda gösterdiği refleksleri ile milli takım adına sevindirici bir durum oldu…
Ancak, topu tuttuktan sonra, topu oyuna bilerek geç sokması, yerden kalkmaması, profesyonelce tanımlanacak bir hareket değildi… Onun adına şık olmadı...
• • •
Ne demişti büyük Atatürk?
“Ben, sporcunun, zeki, çevik ve ahlaklısını severim…
Maalesef bizim futbolcularımızın “bir kısmı!” rakibin eli, dirseği veya başka bir yeri, koluna omzuna veya sırtına değdiğinde “Ahh kafam!” deyip, yerden kalkmıyorlar. Hem hakemi yanıltıyorlar, hem seyirciyi tahrik ediyorlar…
Bu işin çözümü için, ben yıllardır şunu öneriyorum:
Bir teknik heyet tarafından maçın oynandıktan sonra tekrar seyredilmesini ve yalan dolan hareket yapan futbolcuya en az 10 maç oynamama cezası verilmesi halinde, bu sahtekarlığın sona ereceğine inanıyorum…