Türkiye ekonomik açıdan tam bir çıkmazda…
Bu ekonomik sarmaldan çıkmak oldukça zor.
“Tek adam” yönetimi, demokratik kurumları “felç” ettiği gibi, ülkenin güzergahına da yansımış durumda.
Bakmayın siz, Batı ile olan ilişki ve gösterişlerine.
Çok önem vermemek gerekir, Nato ve Avrupa Birliği flörtlerine…
Dikkat edin son yıllardaki yönümüze…
Kıblemiz, çok şükür dinen belli…
Son yıllarda siyaseten de “Doğu alemi”ne yönelme kesin çizgilerle çizilmeye başlandı.
Bu sadece Ortadoğu-Arap Ülkeleri ve Arap Yarımadası ülkelerinden “dolar” edinme turları değil, siyaseten ve ticari anlamda da İslam dünyası ile yakınlaşma tekrar netleşmeye başladı.
Nedeni açık:
Batı, hem ticareti azalttı ve hem de kredi musluklarını kapattı kapatacak durumda.
Londra borsaları ve düşük faizli krediler eskisi gibi yönünü Türkiye’ye çevirmekte pek istekli değiller.
Batı ülkelerinin yatırım iştahı sona ermiş durumda…
Peki bu tablo bizlere neyi anımsatıyor?
Batı’dan silahını alamıyorsun.
Batıdan kredi-para (dolar) bulamıyorsun.
Batıdan aldığımız tüm özgürlüklere ilişkin yasalar askıda.
Hukuk ise amiyane tabirle “guguk” hale gelmiş.
İnsan hakları “hak getire” kıvamında…
“Bu tablo bizi nereye savurur veya savurabilir ? ” sorusu ise ülkenin geleceği açısından çok önemli bir soru…
Amerika “mesafe olarak nasılsa uzağım” teranesiyle “Uzakta kal sevgilim” şarkısını söylemeyi tercih ediyor.
Yani “Ne olursa olsun” ya da “nerden inceyse oradan kopsun” tavrı içinde…
Avrupa Birliği ise şimdilerde “Başöğretmen” rolünü üstlenmiş durumda…
Peki, Türkiye hangi bloka doğru yönelmek zorunda kalabilir..?
Türkiye-Rusya-İran-Çin mi?
Yoksa ne olursa olsun “Batı” mı?
TÜRKİYE, Bir asırdan uzun sürede elde ettiği tüm demokratik kazanımlarını ya görmezden gelecek ve geminin burnunu “Doğu” istikametine döndürecek.
Ya da “Batı alemi” ne.
Sayın Erdoğan belki “ sağ” gösterip, “sol” yumruğunu hazırlıyor.
Büyük ihtimalle tercihi Batı…
Bu durumda blöf yapmış olur…
Olsun…
Yeter ki “özgür dünya” olsun