Türk siyaseti oldukça “karmaşık” bir dönemi yaşıyor.
Siyasi partiler yelpazesi iyice karıştı…
Amiyane tabir pek yakışmasa da “Kimin eli, kimin cebince” tablosu netleşiyor.
Nitekim “Milliyetçilik” cephesinde taşlar iyice oynadı.
Ve “En çok ben milliyetçiyim” diyen İyi Parti Eski Genel Başkanı sayın Akşener “kıble” değiştirme niyetiyle olsa gerek, söylemediği söz bırakmadığı Sayın Cumhurbaşkanı saflarına doğru hamle yaptı.
Günlerdir tartışılıyor ancak Erdoğan-Akşener buluşmasındaki sır perdesi aralanacağına, her dakika kapanıyor…
Bu gelişme umarım ileride “Milliyetçilik” tanımlama ve tarifinin yeniden yapılmasına, kimin gerçek, kimin “sulandırılmış milliyetçi” olduğuna vesile olur.
Türkiye “Benim milliyetçim, seninkini döver” evresinden, “benim milliyetçim seninkini öldürür” noktasına evrilmekte olan bir dönemi yaşıyoruz.
Sayın Erdoğan’ın son genel seçimlerde listesine koyduğu, gölgesinin özgül ağırlığını (!) pazarlayıp milletvekili seçilen adı-sanı akılda kalmayan parti liderlerini bir düşünün…
Onların “nesi ve neresiyle” milliyetçilik tasladığı bilinmiyor.
Büyük Birlik Partisinin mirasçısı ve her dönem AKP’den mebus olan arkadaş hangi milliyetçiliği temsil ettiği belli değil.
Tabii ki aslan payın sahip MHP’nin de AKP ortaklığı döneminde milliyetçilik açısından hangi aşamaya ulaştığı da soru işareti…
Eski MHP’li, şu anda “Sarışın kadın” portesiyle ekranlarda izlediğimiz İyi Parti Eski Lideri Meral Akşener’in dahi milliyetçiliği hangi oranda temsil ettiği tartışılabilir.
Denize düşmüş görünen AKP’nin ve kadrolarının bula bula dünkü rakipleri Akşener’e sarılması “manidar” bile değil.
Apaçık ortadaki, AKP gemisinin Titanik faciasının eşiğine geldiği görülmekte…
Tahlisiye sandalları denize indirilse de, Akşener’in geç kaldığı ortaya çıkacak.
Akşener’in yeniden sahneye çıkması, ne milliyetcilikte yaşanan “bulanık” dönemi berraklaştıracak, ne de AKP’nin geleceğinde olumlu bir etki yapacak…
Sadece Ecevit dönemindeki “Güneş motel” olayı kısmen yaşanabilir.
Ki bir işe yaramaz…
Ya da, Rahmetli Demirel döneminde AP’ye isyan bayrağı çeken Ferruh Bozbeyli’nin liderliğindeki “41’ler hareketi” gibi bir sonuca evrilebilir.
Bu da çok tartışılabilir.
Ama geçmişten ders alınmış ise bir işe yaramaz