6 Şubat Kahramanmaraş merkezli “Güneydoğu Depremleri” başlığı altındaki bu son yazımda depremlerin ortaya çıkardığı ağır bilanço ve kayıpların ardından, meydana gelen depremlerin tip ve teknik özelliklerine değinerek, konuyla alakalı yazı serimi sonlandıracağım.
Ülkemizde aletle deprem ölçümünün yaygınlık kazanmasıyla beraber modern dönem diyebileceğimiz 20.yüzyılın başlarından bu yana yaşanan en büyük deprem “1939 Erzincan Depremi” idi.
Dolayısıyla bu şiddette bir depremin Türkiye’de yüz yılda bir tecrübe edilebildiğini söylemek çok ta güç olmayacaktır.
Ancak 6 Şubat depremi, 1939 Erzincan depremine kıyasla kesinlikle çok daha yıkıcı ve etki bakımından çok daha büyük olarak tanımlanabilir.
Bu durumun ana nedeni ise, depremin tipi başta olmak üzere sahip olduğu özelliklerdir.
Deprem tipleri açısından 3 ana başlıktan söz etmek mümkündür.
Bunlar; “normal, ters ve yatay sürtünmeli” depremlerdir.
Yani yer kabuğu, tektonik plakalardan, hareketli ve parçalı levhalardan oluşmaktadır.
Ve bu levhalar son 3-4 milyar yıldır hareket halindedirler.
Bu noktada 6 Şubat “Güneydoğu Depremlerini” istisnai kılan ilk özelliği, “yatay sürtünmeli” bir tipe sahip olmasıdır.
Hareket eden iki levha dikey yerine yatay olarak birbirini kestiğinde bu tür depremler ortaya çıkmaktadır.
6 Şubat’ta meydana gelen depremde de Anadolu ve Arap Yarımadası levhaları batı ve doğuya doğru harekete geçmişlerdir.
Bu yönden 6 Şubat depremleri, gerek tipi, gerekse de kısa aralıklarla iki büyük ve şiddetli depremin gerçekleşmesi açısından çok özeldir.
Sonuç olarak, şunu söylemek mümkündür ki, ne yazık ki Türkiye, gerek 24 saat içerisinde yaşadığı iki büyük deprem, gerek yaşanan depremlerin tipi, büyüklüğü, şiddeti ve iki depreminde nüfus açısından oldukça yoğun bir bölgede yaşanması sebebiyle yakın tarihte dünyada gerçekleşmiş en büyük deprem felaketlerinden birini çok acı bir şekilde tecrübe etmiştir.
Fakat unutulmamalıdır ki, depremi “yüzyılın felaketi” yapan asıl etken, afetin tüm istisnai durumuna rağmen, yıkıma sebep olan insan faktörü ve yine onun ihmalkârlığıdır.
Bu denli geniş çaplı, büyük ve şiddetli bir depremde yapıların yıkılmalarını önleyemedikten, can kayıplarını mümkün olabilecek en alt seviyeye çekemedikten sonra, dünyanın tüm arama kurtarma ekipleri müdahale etse ve ülkenin tüm imkânları seferber edilse dahi yetersiz kalmasının önüne geçilemez.
Ve ne yazık ki, ülkemizin acı deprem tablosu yıllar geçse de hafızalardan silinemez…
Samimiyet ile…