casino siteleri slot siteleri
Ümit Yeşildağ
Köşe Yazarı
Ümit Yeşildağ
 

Bugünlük bu kadar...

Bu sabah saat 08 gibi uyandım ve yataktan kalktım, günlerden pazar ve tatildi, çoğu insanlar için, ama bana tatil yok,  her zamanki gibi suyunu doldurup hemen ketıla bastım, kahve suyu ısınmaya başladı, yaşadığım yıllar içinde ise ketıl katili olmuştum, bu ketil benim 20. ketılım filandır herhalde, o kadar çok ketıl eskittim ki, en son aldığımı Didim'den getirmiştim, demek ki 10 yıl falan dayanmış, markasını not etmedim hiç merak edip te bakmamıştım zaten. Fakat yuvarlak gövdeli, 1,5 litre su alabilen çelikten yapılmış bir ketıldı, zaten standart ketıllar 1,5 litreliktir, başka türlü üretilmez, o yüzden o ketılı unutamam, çünkü ketıllara para vermekten bıkmıştım ve çok hor kullanıyordum, aslında biraz narin kullanılsa, belki ucuz olanları da uzun süre dayanacaktı, demek ki bu işler sadece bir ürünün sağlam ve marka olmasına bakmıyor, kullanımdaki hoyratlıkla da alakalı birşey. Sonrasında tam 10 yıl önce Söke’de Karadenizli olduğunu şivesinden anladığım, çok dürüst bir esnafa “En Kral Bilgisayarı topla benim için, masraftan hiç kaçınma” dediğim ama artık öksürmeye başlayan, eski hard diskinden tıkırtı seslerin geldiği bilgisayarımı açtım.. Allahtan ki, yanına 2 tane yeni nesil SSD disk taktırmıştım ve sorunsuz çok hızlı çalışıyordu, eşek kadar hard disk bozulsa da bilgisayarım problem çıkarmayacaktı, buna rağmen Windows 11’i çalıştırabilmesi zor görünüyor, hala Windows 10’la idare ediyoruz. Lavabo faslından sonra bildiğiniz beyaz sabunla ovuştura ovuştura köpürte köpürte ellerimi, sonra da yüzümü yıkadım, yüzümü ve ellerimi  biraz sertleşmiş gençliğinde oldukça yumuşak olan havluya kurulayıp yallah tekrar ketıl başına. Sıvı sabunlara alışamadım, çocukluktan ve gençlikten gelen bir alışkanlık beyaz sabun, üstelik sıvı sabunlar çok pahalı ve doğru dürüst temizlemiyor. Neyse sert ve sütsüz, kremasız içtiğim klasik instant kahvemi hazırlayıp, ayda yılda bir yıkadığım, büyüklüğü şekli hoşuma giden kupama doldurdum, koskoca evde yalnızım, havalar ise hala 35 derece, oldukça sıcak yani. Sonra evden çıktım ve gazeteciliğe nokta koymayı kafaya koyduğum için günlerden pazar olmasına rağmen iş görüşmesine gittim ve gayet olumlu geçti, sanıyorum bu iş olacak, olmazsa da bana iş mi yok, buluruz elbet yeni bir iş, gazetecilik yapacağıma, boş vakitlerimde günlük ve başımdan geçen olayları, yaşadıklarımı, yaşayamadıklarımı, gözlemlerimi  yazarım ve şöyle kitap olacak kadar sayfaya ulaştığında, kitaplaştırırım diye düşündüm. Uzun zamandır hevesliydim bir kitap yazmaya, zaten kitap yazmak ta, onu tasarlamak ta benim işimdi, kapağını, mizanpajını kendim hazırlayacağım, matbaaya sadece basmak yayınevine de reklamlarını ve dağıtımını yapmak kalacaktı, benim başım kel miydi, neden bir kitabım olmasındı, belki sonra 2. ve 3. kitaplarım piyasaya çıkacaktı, bakalım ne olacak, başladık işte yazmaya ufak ufak. Kitap yazmak için bazı yetenekleriniz olması lazım, laf cambazı yazarların yazdıkları kitaplara ve köşe yazılarına şöyle bir  bakıyorum da “Peh” diyorum, bunlardan yazar olursa benden Nobel Ödülü bile çıkar şeklinde kendimi motive ediyorum, aslında doğru da, piyasada o kadar çok niteliksiz ve yeteneksiz insanlar var ki, ne yazarlarsa yazsınlar millet alıp okuyor, demek ki yazar olmak için çok özel bir eğitim ya da fazla yetenek gerekmiyor diye düşündüm. Ama ben yetenekliydim, onlardan geri kalır hiçbir tarafım yoktu, bunu zamanla anlayacağım, okurlarım da anlayacak, ilk kitabımı böyle notlar alarak ve bu notların içinden kitaba girecek gibi olan pasajları yazarak yapmayı düşünüyorum, umarım gerçek olur bu düşüncem. Buraya kadar yazdıklarıma geri dönüp baktığımda "Ketıl" dediğimiz yani İngilizce'de "Kettle" olan su ısıtıcısı kelimesini acaba bu kitapda nasıl kullansam diye araştırdığımda en iyisi Türkçe okunuşunu yazmak olacağını anladım, biz İngiliz miyizki durmadan Kettle Ketlle yazalım. Yine de hala kafama takılıyor, su ısıtıcısı anlamındaki “Ketıl” kelimesini nasıl yazsam bilemedim tam olarak. Kahvaltı hazırlamaya üşendim ve belediyenin verdiği çorba dahil 4 çeşit yemeğini yemek için hızlıca  hazırlanıp dışarı çıktım,  yemeğimi yedikten sonra iş görüşmesine gittim, yukarıda yazdığım gibi olumlu geçti ve olabilirliği çok yüksekti, sonra evime geri döndüm. Bir kitap yazmaya karar vermiştim ve işte başladım, sigaram kül tablasında tütüyor, ellerim bir klavyeye bir sigaraya uzanıyor, ben bu sigarayı bırakamayacağım, ölene kadar bırakamayacağım sanırım, belki de ölümüm sigara nedeniyle olacak. Klişedir ya; “Sigara hem keseye, hem de sağlığa zararlı” cümlesi, bunu bile bile içmeye devam ediyorum işte… Şu ana kadar iki sayfa yazdım, bir işe başlamak çok önemlidir, başladım ve gerisini getiririm ve bu kitabı en az 300-400 sayfa kalınlıkta ve en kral kapak tasarımıyla tamamlarım, hiç kuşkunuz olmasın, yazarlık kolay birşey değil, sadece yetenek değil, çok büyük sabır ve kelime dağarcığı da gerektiriyor, balkonlarımızın arasında sadece 20 metre olan karşı binamızda oturan ve hergün kavga eden ama evliliklerini de götürmeye çalışan çiftin çıkarttığı gürültü, kedi, kuş ve motosiklet egzosu, seyyar satıcı gürültüsü, sokaktan geçenlerin bağırtısı, arnavut kaldırımı taşları nedeniyle çıkan anormal sesler eşliğinde birşeyler yazmaya çalışmak kolay bir iş değildi benim için, yakınlığı evime 50 metre olan camiideki 5 vakit ezanlar, verilen selalar ve kuran kursları gürültüleri de cabası, hele bir de sokak düğünü varsa, yandı gülüm keten helva… KİTAPTAN...
Ekleme Tarihi: 29 Eylül 2024 - Pazar

Bugünlük bu kadar...

Bu sabah saat 08 gibi uyandım ve yataktan kalktım, günlerden pazar ve tatildi, çoğu insanlar için, ama bana tatil yok,  her zamanki gibi suyunu doldurup hemen ketıla bastım, kahve suyu ısınmaya başladı, yaşadığım yıllar içinde ise ketıl katili olmuştum, bu ketil benim 20. ketılım filandır herhalde, o kadar çok ketıl eskittim ki, en son aldığımı Didim'den getirmiştim, demek ki 10 yıl falan dayanmış, markasını not etmedim hiç merak edip te bakmamıştım zaten.

Fakat yuvarlak gövdeli, 1,5 litre su alabilen çelikten yapılmış bir ketıldı, zaten standart ketıllar 1,5 litreliktir, başka türlü üretilmez, o yüzden o ketılı unutamam, çünkü ketıllara para vermekten bıkmıştım ve çok hor kullanıyordum, aslında biraz narin kullanılsa, belki ucuz olanları da uzun süre dayanacaktı, demek ki bu işler sadece bir ürünün sağlam ve marka olmasına bakmıyor, kullanımdaki hoyratlıkla da alakalı birşey.

Sonrasında tam 10 yıl önce Söke’de Karadenizli olduğunu şivesinden anladığım, çok dürüst bir esnafa “En Kral Bilgisayarı topla benim için, masraftan hiç kaçınma” dediğim ama artık öksürmeye başlayan, eski hard diskinden tıkırtı seslerin geldiği bilgisayarımı açtım..

Allahtan ki, yanına 2 tane yeni nesil SSD disk taktırmıştım ve sorunsuz çok hızlı çalışıyordu, eşek kadar hard disk bozulsa da bilgisayarım problem çıkarmayacaktı, buna rağmen Windows 11’i çalıştırabilmesi zor görünüyor, hala Windows 10’la idare ediyoruz.

Lavabo faslından sonra bildiğiniz beyaz sabunla ovuştura ovuştura köpürte köpürte ellerimi, sonra da yüzümü yıkadım, yüzümü ve ellerimi  biraz sertleşmiş gençliğinde oldukça yumuşak olan havluya kurulayıp yallah tekrar ketıl başına. Sıvı sabunlara alışamadım, çocukluktan ve gençlikten gelen bir alışkanlık beyaz sabun, üstelik sıvı sabunlar çok pahalı ve doğru dürüst temizlemiyor.

Neyse sert ve sütsüz, kremasız içtiğim klasik instant kahvemi hazırlayıp, ayda yılda bir yıkadığım, büyüklüğü şekli hoşuma giden kupama doldurdum, koskoca evde yalnızım, havalar ise hala 35 derece, oldukça sıcak yani. Sonra evden çıktım ve gazeteciliğe nokta koymayı kafaya koyduğum için günlerden pazar olmasına rağmen iş görüşmesine gittim ve gayet olumlu geçti, sanıyorum bu iş olacak, olmazsa da bana iş mi yok, buluruz elbet yeni bir iş, gazetecilik yapacağıma, boş vakitlerimde günlük ve başımdan geçen olayları, yaşadıklarımı, yaşayamadıklarımı, gözlemlerimi  yazarım ve şöyle kitap olacak kadar sayfaya ulaştığında, kitaplaştırırım diye düşündüm.

Uzun zamandır hevesliydim bir kitap yazmaya, zaten kitap yazmak ta, onu tasarlamak ta benim işimdi, kapağını, mizanpajını kendim hazırlayacağım, matbaaya sadece basmak yayınevine de reklamlarını ve dağıtımını yapmak kalacaktı, benim başım kel miydi, neden bir kitabım olmasındı, belki sonra 2. ve 3. kitaplarım piyasaya çıkacaktı, bakalım ne olacak, başladık işte yazmaya ufak ufak.

Kitap yazmak için bazı yetenekleriniz olması lazım, laf cambazı yazarların yazdıkları kitaplara ve köşe yazılarına şöyle bir  bakıyorum da “Peh” diyorum, bunlardan yazar olursa benden Nobel Ödülü bile çıkar şeklinde kendimi motive ediyorum, aslında doğru da, piyasada o kadar çok niteliksiz ve yeteneksiz insanlar var ki, ne yazarlarsa yazsınlar millet alıp okuyor, demek ki yazar olmak için çok özel bir eğitim ya da fazla yetenek gerekmiyor diye düşündüm.

Ama ben yetenekliydim, onlardan geri kalır hiçbir tarafım yoktu, bunu zamanla anlayacağım, okurlarım da anlayacak, ilk kitabımı böyle notlar alarak ve bu notların içinden kitaba girecek gibi olan pasajları yazarak yapmayı düşünüyorum, umarım gerçek olur bu düşüncem. Buraya kadar yazdıklarıma geri dönüp baktığımda "Ketıl" dediğimiz yani İngilizce'de "Kettle" olan su ısıtıcısı kelimesini acaba bu kitapda nasıl kullansam diye araştırdığımda en iyisi Türkçe okunuşunu yazmak olacağını anladım, biz İngiliz miyizki durmadan Kettle Ketlle yazalım. Yine de hala kafama takılıyor, su ısıtıcısı anlamındaki “Ketıl” kelimesini nasıl yazsam bilemedim tam olarak.

Kahvaltı hazırlamaya üşendim ve belediyenin verdiği çorba dahil 4 çeşit yemeğini yemek için hızlıca  hazırlanıp dışarı çıktım,  yemeğimi yedikten sonra iş görüşmesine gittim, yukarıda yazdığım gibi olumlu geçti ve olabilirliği çok yüksekti, sonra evime geri döndüm.

Bir kitap yazmaya karar vermiştim ve işte başladım, sigaram kül tablasında tütüyor, ellerim bir klavyeye bir sigaraya uzanıyor, ben bu sigarayı bırakamayacağım, ölene kadar bırakamayacağım sanırım, belki de ölümüm sigara nedeniyle olacak. Klişedir ya; “Sigara hem keseye, hem de sağlığa zararlı” cümlesi, bunu bile bile içmeye devam ediyorum işte…

Şu ana kadar iki sayfa yazdım, bir işe başlamak çok önemlidir, başladım ve gerisini getiririm ve bu kitabı en az 300-400 sayfa kalınlıkta ve en kral kapak tasarımıyla tamamlarım, hiç kuşkunuz olmasın, yazarlık kolay birşey değil, sadece yetenek değil, çok büyük sabır ve kelime dağarcığı da gerektiriyor, balkonlarımızın arasında sadece 20 metre olan karşı binamızda oturan ve hergün kavga eden ama evliliklerini de götürmeye çalışan çiftin çıkarttığı gürültü, kedi, kuş ve motosiklet egzosu, seyyar satıcı gürültüsü, sokaktan geçenlerin bağırtısı, arnavut kaldırımı taşları nedeniyle çıkan anormal sesler eşliğinde birşeyler yazmaya çalışmak kolay bir iş değildi benim için, yakınlığı evime 50 metre olan camiideki 5 vakit ezanlar, verilen selalar ve kuran kursları gürültüleri de cabası, hele bir de sokak düğünü varsa, yandı gülüm keten helva…

KİTAPTAN...

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ege7gun.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.